Kadın Çalışanlar ve Cam Tavanlar

*** Bu yazı Uwords Dergisi 9.sayısında yayımlanmıştır. ***

Cam Tavan Sendromu’nu tanımlama, sebepleri üzerinde düşünme ve çözüm önerileri çalışmaları, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne sıkışıp kalmamalı, tüm çalışma günlerine yayılmalıdır.

Kariyerini Baştan Yarat isimli kitabımın çıktığı haftalardı. Uzun zamandır hayalini kurduğum şey gerçek olmuştu. Her yerde ve herkesle kitabım hakkında konuşuyor, sürekli ondan bahsediyordum. Tabi ki evdekiler de bundan nasibini fazlasıyla alıyorlardı. Bir akşam yemeğinde yine kitabımla ilgili konuşuyordum, imza günü planları nedeniyle olabildiğince heyecanlıydım. Sekiz yaşındaki oğlum Umut daha fazla dayanamadı ve şöyle dedi:

“Anne, bence yazarlar, kitapları çıktığında, senin kadar sevinmiyorlardır, senin biraz abarttığını düşünüyorum!”

İlk anda bunu duymak hiç iyi gelmedi, itiraf etmeliyim. Ardından düşünmeye başladım, haklı olabilir mi diye. Bu sevincin, bu mutluluğun sebepleri neler olabilir? Bilerek isteyerek seçilmiş bir hedef olması, süreçte çok emek vermiş olmam, başka insanların da emeğinin katılmış olması, yıllardır hayal ettiğim bir şeyin gerçeğe dönmesi, beyaz yakalı çalışanlara katkı olacağına inanmam, geri dönüşlerin verdiği başarı hissi, takdir görmek, yaşam amacıma hizmet etmesi…

Keşke kariyer yaşamımızın tamamı bu tonlarda geçse, heyecan, keyif, coşku, mutluluk, merak, fayda yaratmak, emeğinin karşılığını almak, başardım hissi, takdir görmek, yaşam amacına hizmet eden aktiviteler, değerlerin onurlandırılması…

Kariyerin tamamı böyle olmasa da sözü geçen duyguları, olguları hem yaşamak ve hem de beyaz yakalı çalışanlara yaşatmak için benim de tüm gayretim. Gerçek olduğunu gördükçe, bunu yaşayan kişilerin sayısı arttıkça benim de inancım artıyor, heyecanım büyüyor.

Ancak biliyorum ki iş yaşamını cehenneme çeviren onlarca, yüzlerce konu var. Özellikle kadın çalışanlar için zorluklardan birisi de Cam Tavanlar…

İş hayatındaki kadınların belirli bir ünvan seviyesine ulaştıktan sonra daha fazla yükselmelerinin engellenmesine cam tavan sendromu denilmektedir. Cam tavan ile görünmeyen bir engel vurgulanmaktadır. Bir kadın yönetici belirli bir yere kadar yükseliyor, ardından alması gereken, beklediği terfiyi bir türlü alamıyor.  

Sosyal bilimlerin temel amacı insanları anlamaya çalışmak, davranışlarını, tepkilerini çözümlemektir. Bu amaçla yapılan deneylerin bir tanesinde pireler baş rolü oynarlar.

Araştırmacılar, bir kaç tane pireyi 30 cm yüksekliğindeki cam bir fanusun içine koyarlar. Fanusun altında ise metal bir zemin vardır ve bu zemin yavaşça ısıtılır. Sıcaktan yanmaya başlayan pireler acıdan kaçınmak için zıplamaya başlarlar. Bu defa da cam fanusun tavanına çarparlar. Pireler kendilerini engelleyen şeyin ne olduğunu bilmeseler de, bir kaç denemeden sonra, 30 cm’den daha yükseğe zıplamamaları gerektiğini hızlıca öğrenirler.

Şimdi sırada deneyin ikinci aşaması bulunmaktadır. Fanusun tavanındaki cam kaldırılır. Zemin yeniden ısıtılır. Pireler yeniden zıplamaya başlarlar ancak özellikle 30 cm’ye kadar. Fanusun üzerinde cam engel olmadığı halde pireler daha yükseğe zıplamayı denemezler bile. İmkanları olmasına rağmen cesaretleri yoktur. Daha iyisini yapabilecekken daha azı ile yetinirler. Cam tavan sendromu en iyi bu şekilde anlatılabilir. Öğrenilmiş çaresizlik söz konusudur ve bu durum kişilerin yaşamlarında doyumsuzluğa sebep olmaktadır.

Çalışan kadınlar ve yaşadıkları zorluklar özellikle son yüzyılda önemli bir gündem maddesidir. Kariyerin ilk döneminde belirli bir hızla yükselen kadınlar, kariyerlerinin devamında görünmeyen engeller sebebiyle duraklama dönemine girerler. Burada kurumsal faktörlerden bahsedilebilir. Benzer şekilde toplumsal yaklaşımların da irdelenmesi gerekir.

Bu alanda yapılması gereken bir çok çalışma, alınması gereken bir yığın aksiyon var ama en kötüsü bazı kaynaklar hala bu engellerin “kadınların kafasında” olduğuna inanır ki bu durum baş edilmesi en zor olan kısımdır.

Kadınlar iş gücüne birinci ve ikinci dünya savaşları sonrasında katılıyorlar. Erkeklerin savaşa girmeleri sonucunda iş gücü piyasasında büyük bir boşluk oluşuyor ve bu boşluğu kadınlar dolduruyorlar. Farklı dönemlerde yaşanan krizler sonucunda kadınlar işten çıkarılıyorlar ve yerlerine zamanı geldiğinde erkek çalışanlar yerleştiriliyorlar.

Kadın yöneticiler ile erkek yöneticiler arasındaki farklılıklar özellikle 1970’ler sonrası araştırılmaya başlanmıştır. Bu dönemde cinsiyet rolleri yönetim şekillerine etki eder mi gibi konular gündeme gelmiştir.

Cam tavan sendromunu yaratan kurumsal nedenlere göz attığımızda kurum kültürü, kurum politikaları, ayrımcılık, mobbing, cinsel taciz gibi konular ön plana çıkıyor. Erkek egemen bir kurum kültüründe işe alım sırasında erkek çalışanlar tercih edilir ve terfilerde erkek çalışanların şansı kadın çalışanlardan her zaman daha fazladır. Özellikle evlilik, anne olmak gibi konular çalışan kadının iş yaşamına kısa ya da uzun ara vermesini gerektiren zamanlardır ve bu kesintiler terfilerde negatif rol oynar. Bekar kadınlar mülakatlarda ne zaman evlenecekleri ya da çocuk sahibi olacakları konusunda sorulara yanıt vermek durumundadırlar. Ayrıca tüm dünyada yapılan araştırmalar aynı görev tanımına sahip kadın çalışanlar ile erkek çalışanların ücretleri arasında belirgin farklar olduğunu göstermektedir.

Engelleri yaratan toplumsal nedenlerin başında cinsiyet rollerine atfedilen görevler gelmektedir. Çoğu kültürde evin geçimini sağlamak erkeğin görevidir. Yukarıda sözü geçen adil olmayan ücret politikaları nedeniyle kadının geliri ailede hep ikinci maaş olarak kalır. Kadının asli görevinin ev işleri ve çocuk bakımı olduğu düşünülen toplumlarda kadının kendini çalışan kadın olarak kabul ettirebilmesi için hem evde hem işte çok çalışması gerekir.

Bunun yanında, tüm dünyada cinsiyet eşitsizliğine son vermek için çalışmalar yapılmaktadır. Bazı ülkelerde kadın yönetici kotaları konmakta, kadınlar bu anlamda devlet desteği görmektedirler. Tüm bu çalışmalar neticesinde kadın çalışanlar konusunda farkındalıklar gelişmekle birlikte henüz çok da yetersiz olduğunu üzülerek görüyoruz. Örneğin, Deloitte’nin verilerine göre,  Fortune 500 listesindeki kadın CEO’ların oranın nihayet bu yıl yüzde 10’u aştığı görülmüştür.

Toplumun en küçük birimi olan aileden başlayarak cinsiyet eşitsizliği konusunda farkındalıklar geliştirmeliyiz. Kurum kültürüne etki eden kişilerin kadın çalışanlar konusundaki bakış açıları değişmeli. İnsan Kaynakları uygulamalarında bazı iyileştirmeler, anne olan çalışanlar ayrı bir gündem maddesi olarak ele alınmalı. Devlet politikası seviyesinde bazı yasal düzenlemeler yapılmalı ve iş dünyasına empoze edilmeli.

Tüm bunlarla birlikte ancak kadın, hakkı olan eğitimi alabilir, cam tavanların olmadığı bir kariyeri yaşayabilir.  Kadın ve erkeğin tüm potansiyelini kullanabileceği bir iş dünyası ile meydana gelebilecek daha iyi bir dünya hayalini hep beraber kuralım isterim.

Yazımın başında sözünü ettiğim kitabımın coşkusu gibi şahane duyguları, her çalışan kadının kendi kariyerinde yaşayabildiği, aydınlık günlere özlemle…