Yalın Güzeldir

Bilgi Teknolojileri alanında bir seminere katılmıştım. Mottosu şahaneydi “Yalın Güzeldir!”.

Sadeleşmeliyiz…

Eşyaları azaltmalıyız başta. İhtiyacımız olmayanları ihtiyacı olanlara ulaştırmalıyız. Bu bizi mutlu etmeli. ABD’de yeni akım 100 kişisel eşya ile yaşamak. Katılım her geçen gün artıyor. Tamam 100 eşya ile yaşamak kolay olmayabilir ama binlerce olmalı mı gerçekten? Kaç elbise, kaç ayakkabı, kaç yemek takımı, kaç tane oda, kaç metrekare ev, kaç beygir araba?

Haberleri azaltmalıyız, dünyanın dört bir yanından yağan haberlerden bir nebze olsun sakınmalıyız kendimizi. Kimbilir belkide beynimiz buna uygun programlanmadı. Bu kadar çok haberle, bilgiyle başa çıkamıyor belkide. Az ve anlaşılır bilgiyi işleyebiliyor, anlamlı ve faydalı bir hale getirebiliyor.

Ve ruhumuz az duygu ile başa çıkabiliyor belkide. Durup beklemekle olmuyor, ruhumuz bize yetişemiyor*. (Eminim duyduğunuz bir hikaye: Meksika’da Inka tapınaklarına çıkmak isteyen Avrupalı bir grup arkeolog, birkaç yerli rehberle yola koyuluyor. Dağın tepesindeki tapınaklara giden uzun yolu, kısa bir sürede yarılıyorlar. Aynı hızla tempoyla biraz daha yol aldıktan sonra, yerliler kendi aralarında konuşup birden yere oturuyor ve böylece beklemeye başlıyorlar. Tabii Avrupalı arkeologlar buna bir anlam veremiyorlar.

Saatler sonra, yerliler kendi aralarında konuşup tekrar yola koyuluyorlar ve sonunda tepenin üstündeki görkemli Inka tapınaklarına geliyorlar.

Arkeologlardan biri, yaşlı rehbere soruyor, hiç anlayamadım, niye yolun ortasına oturup saatlerce yok yere bekledik? Yaşlı rehberin cevabı o kadar güzel ki;

“Çok kısa sürede çok hızlı yol aldık, ruhlarımız bizden çok uzakta kaldı. Oturup ruhlarımızın bize yetişmesini bekledik…”

Kalbimizde az insana yer var belki. Ama çok derin çok “can cana”. Bu kadar çok arkadaşla olmuyor işte. Yine herkes yalnız herkes mutsuz. Çok arkadaş çok dedikodu sanki. “Çok kadın hiç kadındır “ diyordu Teoman bir şarkısında. Hele de şu hepimizin farklı amaçlar için içinde olduğumuz sosyal medya çılgınlığı. Yüzlerce hatta binlerce arkadaş. Her birine ait mutlu, mutsuz haberler. Sevinmek de var ağlamak da. Kıskanmak da var özlemek de. Ama tüm bu duygular 24 saat içinde, bir tık ötede. Duyguları azaltmalıyız belki de. Yardım etmeliyiz kendimize.

Yüzyıllarca böyle yaşadı insan. Bir köyde, kasabada, ya da küçük bir mahallede. Az insan, az komşu,az akraba, az iş arkadaşı ile. Yakın, güvenilir ilişkiler içinde. Çocuklar sokakta oynamak cesaretinde! Az insanın derdi ile kahrolur, el birliği ile akrabaya ev alınır, çocuklar çocuk gibi büyürdü. Tüm duygular ortak, yürekten yüreğe. Sade, yalın, güzel…

Sadeleşmeliyiz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir